Artık yavaş yavaş soğuklar bitiyor ve havalar ısınmaya başlıyor. Kışın hakikaten bol yeşillikli zengin sebze listemiz yavaş yavaş tükenmeden son kışlık sebze yemeklerimizi de yapalım dedim. Bebişimiz ne de olsa bir sonraki kışa kadar bunlardan yiyemeyecek. Derken yakında tezgahlardan kalkacak (ya da kalkması gereken) sebzeler gündeme gelince bir bakayım dedim ki; şu interneti (bilgi ağı) keşfedenlerin elleri öpülesi insanlarmış. Allah razı olsun sizden dedim ve aşağıdaki tabloyu alıp, (nerden buradan) güzelce buzdolabımızın üstüne yapıştırdım. Aslında hepimizin zaten bildiği ancak son yıllarda dört mevsim tezgahlardan kalkmayan sebzeler yüzünden hafızalarımızda körelmeye başlayan bilgiyi tablo halinde görmek çok iyi oldu.
Yapılan o kadar gıda terörüne karşı en azından sebze ve meyveleri mevsiminde yemek sağlığımız için elimizden geliyorsa neden yapmayalım.
Lösev uyarıyor: Meyve ve sebzeleri mevsiminde yiyin!Yapılan o kadar gıda terörüne karşı en azından sebze ve meyveleri mevsiminde yemek sağlığımız için elimizden geliyorsa neden yapmayalım.
Lösev'in yaptığı basın açıklaması ile özellikle "anneler, anne adayları, 65 yaş üzerindeki gençler ve çocuklar" sebze ve meyvelerin mevsiminde yenmesi konusunda uyarıldı.
Lösev basın açıklaması:
"Lütfen 10 Kasım 2006 ile 1 Nisan 2007 tarihleri arasında salatalık, domates, patlıcan, biber, şeftali, karpuz, erik, muz gibi yaz sebze ve meyvelerini yemeyi tercih etmeyiniz. Çünkü bu tarihler arasında satın alacağınız bu gıdaların hiçbiri doğal ortamlarda, tarlalarda, güneş ışığında ve doğal gübrelerle yetiştirilmiyorlar.
Bilimsel çalışma ve raporlardan alıntılarını tümünü incelemek isterseniz, Lösev'in ilgili web sayfasına ulaşmak için bir tık
ÇOCUKLARIMIZIN BESLENMESİ VE ÇEVRE SAĞLIĞI
KİMYASALLARIN FETÜS ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ
“ Yapılan araştırmalarda, 350’den fazla insan yapımı toksik kimyasalın kalıntılarının anne sütünde ve vücut yağlarında bulunduğu ve plasentadaki yoğunluğu arttırarak fetüse geçtiği saptanmıştır. Böylelikle kimyasal bir mirasın gelecek nesillere aktarıldığı belirtilmiştir. ( Doğal Hayatı Koruma Vakfı-İngiltere, Kimyasal Sınırları Aşmak raporu, Haziran 1999) Raporda, yetişkinlerde ve anne sütünde toksinlerin bulunduğu ve İngiltere’de anne sütü emen bebeklerin, WHO’nun günlük tolere edilebilen toksik alımının 42 kat üzerinde kimyasal madde aldıkları ortaya çıkmıştır.
“Anne sütünde bulunabilen toksik metallerin, dioksin ve DDT gibi kimyasalların doğum bozukluklarına, kısırlığa yol açtığı, bağışıklık sistemine zarar verdiği, kanseri tetiklediği, gelişim problemlerine yol açtığı ve cinsiyet hormonlarını olumsuz etkilediği belirlenmiştir”. (İngiltere Çevre, Gıda ve Köy Hizmetleri Departmanı-MAFF)
“Fetus toksikoloğu Vyvyan Howard’ a göre günümüzde, 50 yıl önce almadığımız 300-350 kadar sentetik kimyasal maddeyi alıyoruz. “
“Dr. Michel Odent’a göre, anne karnındaki kirlenme, insanlığın önümüzdeki dönemlerde aşması gereken en büyük sorunlardan biri. Hamilelik öncesinde ve sonrasında siz ve aileniz organik gıda ile beslenmediği sürece, doğmamış bebeğiniz sizin gıdalarınızdan aldığı ve yıkıcı etkileri olan toksik madde kokteyline maruz kalacaktır. Günümüzde sakat doğumların düşüklerin, alerjik bebeklerin sayısının giderek artması bir tesadüf değildir.“
“Anne karnında yanlış beslenme genellikle bebeğin düşük kilolu doğmasına, bebek ölümlerine ve de çocukluk yaşlarında çeşitli hastalıklara sebep olabilmektedir.( Prof. David Barker, Southhampton University-Yetişkin Hastalıklarının Fötal Kaynakları kitabının yazarı) Barker’a göre pre-natal ve post-natal dönemdeki beslenmenin, yetişkinlik dönemindeki hastalıklar üzerinde büyük etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple, annelerin hamilelik sırasında mümkün olduğunca iyi ve sağlıklı beslenmesini sağlamalıyız ki, fötüs de en iyi şekilde beslenebilsin.
“Anne beslenmesini optimize edersek, dolaylı olarak bebeğin de anne sütü vasıtasıyla iyi beslenmesini sağlayabiliriz.” ( Prof. Lawrence Weaver, Glasgow University, Çocuk Sağlığı Bölümü, Londra Gıda ve Çocuk Sağlığı Konferansındaki konuşmasından bir bölüm, 1998)
“ İngiltere’de düşük ve erken doğum yapan, kısırlık problemi yaşayan ve sakat doğum gerçekleştirmiş çiftlerde yapılan bir araştırmada, gebelik öncesinde çiftlere tamamen organik gıdalardan oluşan bir diet yapmaları söylenmiştir. Sonuçta, önerilen programı uygulayan çiftlerin % 80’inin sağlıklı bebek sahibi oldukları gözlemlenmiştir.” (The Organic Baby Food, s: 39)(Kaynak: The Organic Baby Book- Tanyia Maxted Frost)
NİÇİN ÇOCUKLAR ZEHİRLİ/TEHLİKELİ MADDELERE ÖZELLİKLE DAHA HASSASTIR?Çünkü, çocuklar vücut ağırlıklarına oranla gelişmiş insanlardan daha fazla yer, içer ve nefes alır. Örneğin çocuklar gelişmişlerden 7 kat daha fazla su içer ve ortalama 2 kat daha fazla hava alır. Çocuklar ağırlıklarına oranla 2-8 kat daha fazla besin yerler. Onlar 5 yaşına kadar, besinler yoluyla yaşam süreleri boyunca alacakları böcek öldürücü zehrin yarısını alırlar. Ayrıca çocuklar gelişmişlerden farklı davranışlara sahiptir. Onlar yerde (daha önce böcek öldürücüler veya diğer kimyasal maddelerle işlem görebilmiş zemin veya yer döşemelerinde veya bahçe/parklarda çimenlerde) daha fazla zaman harcamaktadır.
Çocuklar aynı zamanda daha çok el-ağız transferi yapar ve eşyalara ve yüzeylere ellerini yıkamadan dokunma alışkanlığına sahiptirler. Böylece onların bu tür tehlikeli maddelere maruz kalmaları artmaktadır. İlave olarak da, çocukların birçoğunun biyolojik sistemleri – endokrin, sinir, hormonal, üreme ve bağışıklık- hala ergenliğe kadar gelişim halindedir. Çocukların besinleri absorplama oranı gelişmişlerden farklıdır. Örneğin hazım sistemine alınan kurşunun (Pb) bir gelişmiş tarafından %10’u absorp edilirken, çocukta %50’si absorp edilebilmektedir.Çocuğun ilk çevresinde, ana rahmindeki cenin kan dolaşımıyla plasentaya geçebilecek bir çok kimyasal maddeden kalıcı hasarlara maruz kalabilmektedir. Bu kimyasallar kurşun, poliklorlüfeniller, metilcıva, etanol ve sigara dumanındaki nikotin vs olabilir. Çocukluğun erken dönemlerinde elin ağıza gitmesiyle bazı tehlikeli maddeler boya tozları/dökün- tülerindeki kurşun, böcek öldürücü ilaç kalıntıları vs. vücuda alınabilmektedir.Çocukların yeme alışkanlıkları gelişmiş insanlardan oldukça farklıdır. Çocuklar ağırlıklarına oranla daha fazla meyve-sebze yer ve daha fazla sıvı (su, süt vs) içerler. Bu yüzden çocukların ağız/beslenme yoluyla alınan zehirli maddelere (kurşun, böcek öldürücü ilaçlar, tarımsal gübre kalıntıları, sudaki endüstriyel atıklar, nitrat/nitrit, kişisel bakım ürünleri kimyasalları vs) maruz kalma potansiyeli gelişmiş kişilerden daha fazladır. Zehirli maddelerin kümülatif ve/veya birleşik (multiple) etkileri ve potansiyel sinerjik etkileri tam bilinmemekte olup daha fazla araştırma istemektedir. Çocuklar toksik maddelere okul, ev, hastane ve ofis yapı ve dekorasyon malzemelerinden de maruz kalabilmektedirler.
Çocuklar gelişmişlerden çok daha yüksek konsantrasyonlarda toksin alırlar. Bazı toksinlerin küçük tek dozunun kritik gelişme evresinde alınması öğrenmeden üreme sorununa kadar kalıcı gelişim bozukluklarına sebep olduğu bilinmektedir. Bir çok toksinler vücut yağlarında biyolojik olarak birikir ve anneden çocuğa emzirme ile geçebilir.Son çalışmalar çeşitli kimyasal toksinlere maruz kalındığında astım, doğum hataları, davranış bozuklukları, öğrenme güçlükleri, otizm, kanser, çocuk hastalıkları, bozulan bağışıklık sistemleri, sinir bozuklukları ve üreme dengesizlikleri gibi sağlık sorunları yaşanabildiği uzmanlarca ifade edilmektedir. Bu yüzden kronik çocuk hastalıklarına sebep olan çevresel sebeplerle ilgili araştırmalar desteklenmeli, sentetik kimyasallara alternatif doğal ürünlerin kullanımı ve/veya geliştirilmesinde koruyucu ve teşvik edici önlemler alınmalıdır. Çevresel toksinlerin çocuklarımıza zarar vermeden önce azaltılması/yok edilmesi için topluma, devlete ve milli girişimlere destek verilmesine ihtiyaç vardır.
KİMYASALLARIN FETÜS ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ
“ Yapılan araştırmalarda, 350’den fazla insan yapımı toksik kimyasalın kalıntılarının anne sütünde ve vücut yağlarında bulunduğu ve plasentadaki yoğunluğu arttırarak fetüse geçtiği saptanmıştır. Böylelikle kimyasal bir mirasın gelecek nesillere aktarıldığı belirtilmiştir. ( Doğal Hayatı Koruma Vakfı-İngiltere, Kimyasal Sınırları Aşmak raporu, Haziran 1999) Raporda, yetişkinlerde ve anne sütünde toksinlerin bulunduğu ve İngiltere’de anne sütü emen bebeklerin, WHO’nun günlük tolere edilebilen toksik alımının 42 kat üzerinde kimyasal madde aldıkları ortaya çıkmıştır.
“Anne sütünde bulunabilen toksik metallerin, dioksin ve DDT gibi kimyasalların doğum bozukluklarına, kısırlığa yol açtığı, bağışıklık sistemine zarar verdiği, kanseri tetiklediği, gelişim problemlerine yol açtığı ve cinsiyet hormonlarını olumsuz etkilediği belirlenmiştir”. (İngiltere Çevre, Gıda ve Köy Hizmetleri Departmanı-MAFF)
“Fetus toksikoloğu Vyvyan Howard’ a göre günümüzde, 50 yıl önce almadığımız 300-350 kadar sentetik kimyasal maddeyi alıyoruz. “
“Dr. Michel Odent’a göre, anne karnındaki kirlenme, insanlığın önümüzdeki dönemlerde aşması gereken en büyük sorunlardan biri. Hamilelik öncesinde ve sonrasında siz ve aileniz organik gıda ile beslenmediği sürece, doğmamış bebeğiniz sizin gıdalarınızdan aldığı ve yıkıcı etkileri olan toksik madde kokteyline maruz kalacaktır. Günümüzde sakat doğumların düşüklerin, alerjik bebeklerin sayısının giderek artması bir tesadüf değildir.“
“Anne karnında yanlış beslenme genellikle bebeğin düşük kilolu doğmasına, bebek ölümlerine ve de çocukluk yaşlarında çeşitli hastalıklara sebep olabilmektedir.( Prof. David Barker, Southhampton University-Yetişkin Hastalıklarının Fötal Kaynakları kitabının yazarı) Barker’a göre pre-natal ve post-natal dönemdeki beslenmenin, yetişkinlik dönemindeki hastalıklar üzerinde büyük etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple, annelerin hamilelik sırasında mümkün olduğunca iyi ve sağlıklı beslenmesini sağlamalıyız ki, fötüs de en iyi şekilde beslenebilsin.
“Anne beslenmesini optimize edersek, dolaylı olarak bebeğin de anne sütü vasıtasıyla iyi beslenmesini sağlayabiliriz.” ( Prof. Lawrence Weaver, Glasgow University, Çocuk Sağlığı Bölümü, Londra Gıda ve Çocuk Sağlığı Konferansındaki konuşmasından bir bölüm, 1998)
“ İngiltere’de düşük ve erken doğum yapan, kısırlık problemi yaşayan ve sakat doğum gerçekleştirmiş çiftlerde yapılan bir araştırmada, gebelik öncesinde çiftlere tamamen organik gıdalardan oluşan bir diet yapmaları söylenmiştir. Sonuçta, önerilen programı uygulayan çiftlerin % 80’inin sağlıklı bebek sahibi oldukları gözlemlenmiştir.” (The Organic Baby Food, s: 39)(Kaynak: The Organic Baby Book- Tanyia Maxted Frost)
NİÇİN ÇOCUKLAR ZEHİRLİ/TEHLİKELİ MADDELERE ÖZELLİKLE DAHA HASSASTIR?Çünkü, çocuklar vücut ağırlıklarına oranla gelişmiş insanlardan daha fazla yer, içer ve nefes alır. Örneğin çocuklar gelişmişlerden 7 kat daha fazla su içer ve ortalama 2 kat daha fazla hava alır. Çocuklar ağırlıklarına oranla 2-8 kat daha fazla besin yerler. Onlar 5 yaşına kadar, besinler yoluyla yaşam süreleri boyunca alacakları böcek öldürücü zehrin yarısını alırlar. Ayrıca çocuklar gelişmişlerden farklı davranışlara sahiptir. Onlar yerde (daha önce böcek öldürücüler veya diğer kimyasal maddelerle işlem görebilmiş zemin veya yer döşemelerinde veya bahçe/parklarda çimenlerde) daha fazla zaman harcamaktadır.
Çocuklar aynı zamanda daha çok el-ağız transferi yapar ve eşyalara ve yüzeylere ellerini yıkamadan dokunma alışkanlığına sahiptirler. Böylece onların bu tür tehlikeli maddelere maruz kalmaları artmaktadır. İlave olarak da, çocukların birçoğunun biyolojik sistemleri – endokrin, sinir, hormonal, üreme ve bağışıklık- hala ergenliğe kadar gelişim halindedir. Çocukların besinleri absorplama oranı gelişmişlerden farklıdır. Örneğin hazım sistemine alınan kurşunun (Pb) bir gelişmiş tarafından %10’u absorp edilirken, çocukta %50’si absorp edilebilmektedir.Çocuğun ilk çevresinde, ana rahmindeki cenin kan dolaşımıyla plasentaya geçebilecek bir çok kimyasal maddeden kalıcı hasarlara maruz kalabilmektedir. Bu kimyasallar kurşun, poliklorlüfeniller, metilcıva, etanol ve sigara dumanındaki nikotin vs olabilir. Çocukluğun erken dönemlerinde elin ağıza gitmesiyle bazı tehlikeli maddeler boya tozları/dökün- tülerindeki kurşun, böcek öldürücü ilaç kalıntıları vs. vücuda alınabilmektedir.Çocukların yeme alışkanlıkları gelişmiş insanlardan oldukça farklıdır. Çocuklar ağırlıklarına oranla daha fazla meyve-sebze yer ve daha fazla sıvı (su, süt vs) içerler. Bu yüzden çocukların ağız/beslenme yoluyla alınan zehirli maddelere (kurşun, böcek öldürücü ilaçlar, tarımsal gübre kalıntıları, sudaki endüstriyel atıklar, nitrat/nitrit, kişisel bakım ürünleri kimyasalları vs) maruz kalma potansiyeli gelişmiş kişilerden daha fazladır. Zehirli maddelerin kümülatif ve/veya birleşik (multiple) etkileri ve potansiyel sinerjik etkileri tam bilinmemekte olup daha fazla araştırma istemektedir. Çocuklar toksik maddelere okul, ev, hastane ve ofis yapı ve dekorasyon malzemelerinden de maruz kalabilmektedirler.
Çocuklar gelişmişlerden çok daha yüksek konsantrasyonlarda toksin alırlar. Bazı toksinlerin küçük tek dozunun kritik gelişme evresinde alınması öğrenmeden üreme sorununa kadar kalıcı gelişim bozukluklarına sebep olduğu bilinmektedir. Bir çok toksinler vücut yağlarında biyolojik olarak birikir ve anneden çocuğa emzirme ile geçebilir.Son çalışmalar çeşitli kimyasal toksinlere maruz kalındığında astım, doğum hataları, davranış bozuklukları, öğrenme güçlükleri, otizm, kanser, çocuk hastalıkları, bozulan bağışıklık sistemleri, sinir bozuklukları ve üreme dengesizlikleri gibi sağlık sorunları yaşanabildiği uzmanlarca ifade edilmektedir. Bu yüzden kronik çocuk hastalıklarına sebep olan çevresel sebeplerle ilgili araştırmalar desteklenmeli, sentetik kimyasallara alternatif doğal ürünlerin kullanımı ve/veya geliştirilmesinde koruyucu ve teşvik edici önlemler alınmalıdır. Çevresel toksinlerin çocuklarımıza zarar vermeden önce azaltılması/yok edilmesi için topluma, devlete ve milli girişimlere destek verilmesine ihtiyaç vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder