23 Şubat 2010 Salı

Ordan Buradan Kutluay’dan

Artık şaka değil 17 aylık oğlum. Küçük bir adam. Şu sıralar akşamları düzenli beraber akşam yemeğine oturuyoruz. Tabi kaşık, çatal ben tutacağım, ben yiyeceğim sevdası fazlasıyla. Kendi yemek istiyor. Çoğu zamanda ağzını tutturabiliyor ama ıskaladığı zamanlarda oluyor. Ortalık Çarşamba pazarına dönüşüyor. Çok uzun bir zamandır ben yiyeceğim sevdası var. 12. ayından beri diyebilirim. Günden güne kaşık tutuşumuz düzeliyor. Hatırlıyorumda ablamın kuzuları ancak ağızlarına yemek verildiğinde yiyiyorlardı. Öyle ben kendim yiyeceğim hevesi yoktu onlarda, ya da ben kaçırdım.


Neyse yemek sonrası tabi hemen kıyafetlerin değişmesi hasıl oluyor. Sonrasında meyve ve isterse biraz kek ve diğer sütlü yiyecekler ile akşamı tamamlıyoruz. Üç damla Dvit ve 13 damla demir ilacımızda devam ediyor. İnanmazsınız bu konuda tam bir ilaç delisi. Tadına baktım demirin tadı iğrenç. Nerdeyse demir bir malzeme yalanmış gibi bir tadı olan damlayı yalayıp yutuyor, banamısın demiyor. Keza öksürük şurubu ve diğerleri. Hele meyve aromalı ise, nerdeyse ağlayacak ikinciyi verin diye. İlaçlar konusunda biraz dedeye benzemiş. Dedemiz yani babam ilaçlar konusunda uzmandır. Hangi ağrı için hangi ilaç, gezici eczane misali.

Buarada geçen haftalarda yukarı bak oğlum dediğimde yukarı gözünü çevirdi. Yada ışık düğmelerine basarken yukarı bas, aşağı bas deyince ona göre bastığını fark ettim. Yanıldım mı bilemiyorum ama yukarı ve aşağı kavramlarını biliyoruz sanırım. Öyle bir çalışmamız olmadı, sadece birgün anlattığımı hatırlıyorum sonra nasıl pekişti bilemiyorum.
Önce pasteller yere saçılır sonra toplanır. Ama nasıl toplanır? Yerdeki pastelleri toplarken teker teker almak yerine tek eline iki üç tane birden alıp sırasıyla kutunun yerine yerleştiriyor.Benim oğlum büyümüş ya.


Banyo konusunda da hiç zorluk çıkarmadı diğer konularda olduğu gibi. Ne kadar iyi huylusun oğlum, hayatımın şansısın, çünkü her zaman şanssız olduğumu düşünürdüm. Yalnız ağustosta tatilde bir arar şampuanımızı değiştirdik ve dalin aldık. Her yıkayışta ağlamaya başlamıştı anlam veremedik. Bunun bir geçiş dönemi olduğunu düşündüğümde oldu. Farklı metotlarla yıkadık. Bir ara nasıl oldu hatırlamıyorum elim gözüme gitti ve gözüm yandı. Oysa ki reklamlarında sarı civcivler ile ne mutlu banyo sefası yapıyor çocuklar. İşin sırrı çözüldü. Bir daha da kullanmadık ve oğluşumuzda ağlamadı zaten. Ancak şu sıralar yüzüne su gelmesinden pek hoşlanmıyor. Her su döküşümüzde elimle yüzünü korumaya çalışıyor ve hemen elimle yüzünü sıvayarak “bak bişey olmadı, bitti” telkinleri ile bitiriyoruz. Ama öyle hiç avaz avaz olmadık. Maşallah diyelim.
Sıvının kaldırma gücü, çözeltler konusu üzerine birsürü deneyler yapan Kutluay, özellikle bu deneyleri bizim akşam çay saatine denk getirmeye bayılır. Deney şu şekilde gerçekleştirilir. Çay içerisine bir sürü(bitinceye kadar) küp şeker atılır ve arkasından bakılır. Küp şeker bittiyse binumum kabuklar, pasta, kek kurabiye parçalarıda iş görür. Aynı deneyi çaydanlıkla yapmakta mümkün ki biz yapıyoruz. On bin kere çaydanlığın kapağı açılır kapatılı, içerisine atılan katı cisimler sonrasında derinliği için uzun uzun içine bakılır. Ya da binimum aktarma oyunu nerdeyse hergece ortalık batıncaya kadar itina ile yapılır. Bu deneyler esnasında ki konsantrasyon, benim hazırladığım hiçbir aktivite de yakalayamadığımız kadar uzun sürer.Kısacası katıp karıştırmak önemli bir olay. Fotolar arkadan gelecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder