9 Aralık 2010 Perşembe

ADIM ADIM BÜYÜYORUM!

Güzel bir adım için, haberi aldığım kaynağından olduğu gibi iletiyorum.
Alman organik bebek maması HIPP, 1-4 yaş arası çocuklar için renkli bir çalışma başlatıyor.Bünyesinde zihinsel engelli çocukları barındıran Özel Eğitime Muhtaç Çocuklara Yardı Derneği' ne (ERAM) destek amaçlı hayata geçirilen proje, " Adım Adım Büyüyorum" ismiyle yola çıkıyor.1-4 yaş arasındaki çocukların parmak boyalarıyla yapacağı resim çalışmalarını kapsayacak ve altı ay devam edecek.Altı ay sonunda çocukların yaptıkları çalışmalarda nasıl bir gelişim olduğuda gözlemlenmiş olacak.Projeye katılmak için yukarıdaki adresteki katılım formunu doldurmak yeterli, formu dolduran annelerin adreslerine proje için gerekli parmak boyalarının ve altı adet özel resim kağıdının iletilmesiyle ilk adım başlıyor.Bundan sonra çocukların doyamayacağı eğlenceli bir süreç başlıyor.Gelen kağıtlara projenin parmak boyalarıyla önce çocukların ayak izleri alınıyor, kağıdın geri kalanıda çocuğun uçsuz bucaksız hayal dünyasına bırakılıyor.Altıncı ayın bitiminde çalışmalar, mayıs ayında gerçekleştirilecek sergide ERAM çocukları yararına satışa sunulmak üzere HİPP' te toplanıyor.Proje sonunda , minicik adımlarıyla projeye dahil olan çocuklar, hem zihinsel engelli çocukların hayata bir adım daha atmasını sağlamış, hemde yarattıkları bir çalışmanın sergilenmesiyle unutulmayacak bir hatırayı yaşamlarına eklemiş oluyorlar...
Haydi anneler hep beraber katılalım ve yorumlarımızıda paylaşalım...ve hatta her ay yaptığımız çalışmaları fotoğraflarıyla birlikte paylaşalım....
o zaman bir tık buraya http://www.hipp.com.tr/

8 Kasım 2010 Pazartesi

Ankara 2. Montessori Semineri

Arkadaşlar,

Ankara'daki 2. Montessori Seminer tarihi 27 Kasım Cumartesi olarak belirlenmiştir. Seminere katılmak isteyen arkadaşlar 21 Kasım pazar gününe kadar bana veya Çiğdem'i tanıyanlar Çiğdeme bildirirse, seminer tutarı hesabı yapılabilir.
Ayrıca ilk seminere katılamamış arkadaşların da bu seminere rahatça katılabileceklerini belirtmiş Hilal Hn. Ara ara Montessori felsefesi üzerine küçük hatırlatmalar ve bazı hususlarda da tekrarlar olacakmış, bilginize sunarım.

Çiğdem'in gönderdiği şekliyle aşağıda program detayları yer almaktadır.
2. Ankara Montessori Semineri

Konu: Günlük Hayat ve Duyular

Tarih: 27 Kasım 2010 Cumartesi

Saat: 10.15 - 16.30 (17.00'ye uzayabilir)

Yer: Binbir Çiçek Çocuklar Evi http://www.binbircicekyuva.com/iletisim/page.html

Program:
10.00 - 10.15 Yeni gelenlere merhaba deme, tanışanlara da hasret giderme fırsatı.
10.15 - 12.00 Sunum
12.00 - 12.30 Öğle arası
12.30 - 14.00 Sunuma devam
14.00 - 14.30 Çay, kahve molası
14.30 - 16.30 Son bölüm (katılımcılar doygun, Hilal yorgun)

Seminerde görüşmek dileğiyle.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Kutluay Büyüyor

Geçen hafta sonlarından birinde:)(Gecikmeli yazdığım için)Kutluay’ın saçını 3. kez kestirdik. Şimdiye kadar çok sefer sadece kısaltma amaçlı bir iki makas darbesi ile hallediyorduk olayı. Ancak artık toplum içine giriyoruz ne de olsa, büyüdük vs derken düzgün bir berber arayışını hafiften beynimize yazdık, tam o sırada Evren imdadımıza yetişti ki süper oldu hakikaten. Karyağdı sokakta tavsiye ettiği berber ki gerçekten de işini iyi yaptığını söyleyebilirim.



Sihir kesen de mi yoksa oğlumuz büyüyor mu ki ikinci seçenek daha doğru galiba. Tamamen zun saçtan sıkılmış bir büyük adam edası ile koltuğa oturdu. Berberimiz ki (ismini hatırlayamadım) oyalama etaplarına geçmeye kalkıp oyuncak seçeneklerini sunmasına rağmen Kutluay, seçenekler bir başkasına sunulmuş gibi hiç ilgilenmedi, aynadan dikkatli saç kesimini izledi.
ÖNCE SONRA





lkışları arkadan alalım dedim ama ben de bu duruma şaşırdım diyebilirim. Gerçi nankör anne işte:) dediğim gibi bu üçüncü deneyimimiz ve ilk ikisinde de bir arıza çıkarmamıştı.

Anladım ki oğlum büyüyor, saçı kesilince daha bir büyümüş geldi gözüme.
Buarada o lüle saçlar gitti yerine dalgalı saçımız oldu.

12 Ekim 2010 Salı

Civciv mi yumurtadan, yumurta mı civcivden....

Şu sıralar bir tavukçuluk dosyası hazırladığım için kısa notlar tuttum. Çoğumuzun aslında bir ucundan birşeyler bildiği konu ne de olsa. Yazıya dökeyim artık bu tembelliğe son vermek adına yumurtadan konuya girmek de tuhaf oldu ama....

Bayat yumurtaların hava boşluğu büyümüş ve içi bozulmuştur. Yumurta sallandığı zaman ses çıkarır. Ucuz olması nedeniyle tercih edilen çatlak veya kırık yumurtalar, bakteriler için çok uygun bir ortam oluşturduğundan kesinlikle kullanılmamalıdır.
Taze yumurta ışığa doğru tutulup bakıldığında saydam görünür, bayat yumurtada ise saydam görüntüyle karşılaşılamaz. Taze yumurta kırıldığı zaman yumurta akı saydamdır, sarısı dağılmamış esnek ve kubbelidir.
Bir kabın içine tuzlu su doldurup yumurtayı suya bırakın. Yumurta kabın dibinde yatay halde duruyorsa taze demektir. Eğer yumurta kabın içinde dik duruyorsa orta tazeliktedir. Ancak suyun üzerinde yüzen yumurtayı doğrudan çöpe atın.
Yumurtanın Saklanması
Yumurtaları buzdolabının yumurta rafına dizin ya da kendi kartonunda saklayın. Farklı bir kaba aldığınız takdirde, yumurta kabuğundaki bakteriler ve diğer mikroplar kaba bulaşarak hastalığa neden olabilir. Yumurtaların, buzdolabındaki diğer besinlerle temas etmemesine dikkat edin.(Kaynak: tae.gov.tr)

2 Eylül 2010 Perşembe

Kutluay bugün 2 yaşında artık



Tam iki yıl oldu, dolu dolu iki yıl. Her günü seninle geçen, paylaştıklarımız, mutluluğumuz, sıkıntımız, ilklerimiz ile hep birlikte kısacık ama yaşanılanları ile kocaman bir iki yıl.

Tam iki yıl önce, artık 38. haftasında olan bebeğimin doğumu için gün belirlemek üzere Cuma gününe randevulaştık doktorumuzla. Ama salı sabahı 10 sularında sessizce geleceğini bize haber verdi. Bu kadar zaman içimde alışmıştım ona, sabah kıpırtıları ile uyanacağımı düşünürken….. Mutlu, korku ve heyecan ile yine bir doktor kontrolüne gider gibi hastanemize gittik. Doktorum arkadan geldi ve 12.30 sularında Kutluay artık hayatımızdaydı. Babası korkmuş, çekinmiş ilk önce hemşireden Kutluay’ı kucağına almayı.
Sen geldin…hayatımızın gülen yüzü oldun. Öyle anlamlı ama bir o kadar da zor ki ifadesi Anne olmanın. Olmadan anlamıyor insan. Kelimeler kifayetsiz kalıyor duyulan sevginin ifadesinde. Onlar için çarpıyor yüreği, gözünde göreceği bir gülücük için dünyaları almak istiyor insan. Seni o kadar çok seviyorum ki bebeğim, gözünden bir damla yaş aksa içime akıyor, öyle acıtıyor ki…Varlığın bana can verdi, bir canım gitti ama bir canım geldi, senle parçalarımı toparlıyorum.

Sen gözbebeğimizsin, cennet kokulum, iyi ki beni annen seçtin, iyi ki hayatımıza girdin, huzurun, mutluluğun daim olsun, sağlıkla nice yıllar diliyorum.

17 Haziran 2010 Perşembe

Uzun zaman oldu...

Nekadar uzun zaman oldu. Yazacaklar birikti. Ama elini süremedin mi olmuyor işte. Geçen gün arkadaşım Burcu:) gelip kulağımı bükünce, hatta sevgili Esra şifreliye geçip geçmediğimi sorunca artık yazmak farz oldu. Yaz geliyor kafamda yüzbin tilki dolanıyor. İş ile ev arasında mekik dokurken, yaz dönemin için Kutluay’a bakıcı, bana arkadaş olacak yeni şahsiyet için hummalı bir tarama devam ediyor. Şu sıralar gündemimizde bunlar var. Kesinleşmesi temmuz ayınının başını bulacak, yeni bir süreç, alışma umarım iyi olur umuduyla, bekleyip göreceğiz diyoruz.
ooo marttan beri yazmamışım. Buralarda görünmediğimiz zamanlarda ne yaptık; Mart ayında baba Adıyaman’a kaçınca bizde soluğu İstanbul’da aldık. Abla, abi ortamlarında bol kuzenli zamanlar geçirdik. Yolda orda burada neler oldu neler. Taaaa o zamanlara geri dönelim bizim kuş ilk defa otobüs yolculuğu yaptı. Yolda Kutişi oyalamak için bol bol kitap aldım yanıma. Bir ona baktık bir buna, ağaçları saydık, evleri konuştuk. Ha bir de gece ilk defa ay dedeyi tanıdık. Şimdi arada sırada akşamları yukarılara bakıyoruz, görmeye çalışıyoruz. Bir aydide deyişi var sormayın. Videoya almak nasip olmadı.

Ama ilk otobüs seyahatimiz varrrrrrr. Taklit etme şu sıralar (3 ay öncesi ama hala devam ediyor:) hat safhada. Aşağıdaki videoda da bakıcımızın taklidini yapıyor. Neden mi ?çünkü dua okuyor, hemide tecvitli:) dedim ama bir türlü görmenizi istediğim caaaaanım videoyu yüklemeyi beceremedim, dahası önceki eklediklerimde görünmüyor:(Yardımlarınızı rica ediyorum.


















































13 Nisan 2010 Salı

Anneme veda..


Mekânı cennet olsun canım annem. Dile getirmek o kadar zorki. Tam üç yıl önce bugün Almanya’da gözlerini kapattı. Yetişemedim. Ameliyatını bizden saklamışlar. O anda bile onlar endişelenmesin kaygısını yaşamış. Ameliyat sonrasında kalbi durmuş yeniden çalıştırmışlar. Komada bir hafta kaldı. Ama iyileşecekti. Ya da ben öyle düşünüyordum. Ama derler ya doğru mu bilmem sevdiğini beklermiş. Gittiğim gün 13 Nisan Cuma günü 12.30 gibi hakkın rahmetine kavuştu. Oysa komada da olsa iyileşecekti. Ölümü hiç yakıştıramadım ona. Kime yakışır ki zaten. Dört ay görmemiştim. Çok özlemiştim. Göreceğim için seviniyordum. Yine o güzel yüzünü görecektim. Herkesin unutulmaz acı anları vardır. Benimkisi de bu oldu. Allah başka acılar vermesin ama… Doktorun mavi gözlerini hatırlıyorum. Buz gibiydi. Dünya başıma yıkıldı o an. Hemen koştum onu görmeye. Belki uyanır diye mi düşündüm. Hatırlamıyorum. Hemen görmek istedim. Ellerine dokundum. Gözleri kapalı sanki uyuyordu.
O anlar o kadar uzundu ki. Türkiye'ye getirdiğimiz uçaktaydı ama yanımızda değildi. Havalimanını severdim hep. Çünkü sonunda hep buluşma vardı sevdiklerini görmek vardı. Şimdi hiç sevmiyorum.
Canım annemle doyasıya yaşayamadık beraber olamadık. Erken ayrıldık. Ama günün birinde kavuşacağız birbirimize. Şimdi her mutlulukta, her üzüntüde hep annem gelir aklıma. İnce bir sızı yüreğimi acıtır. Kutluay doğduğunda hissettim. Yapayalnızdım. Herkes vardı ama hiç kimse yoktu sanki. Çünkü annem yoktu. İnsan annede anneanne de olsa annesi yanında olsun istiyor. Annem olsaydı böyle, şöyle olmazdı diyor insan hep içinden. Yankılanıyor o sesler hep içinde. Ya da olsaydı da şunu yapsaydık, bunu yapsaydık. Daha görecek, yapacak çok şeyimiz vardı. Torununu göremedi şimdi oğlunun evlendiğini de göremeyecek. Şimdi yaşadığımız mutluluklar hep acıtıyor içimi. Keşkeler aklımda, bazen yaşıyor ama nefes almıyorum sanki. Canım annem, Allah rahmet eylesin. Seni çok seviyorum, çok özlüyorum. Sensiz yaşamak o kadar zorki.
Annelik başka bir şey. Gözlerinde hep biz vardık. Bizimle yaşar, gülerdi. Sesi hala kulaklarımda. Ama hayat hep bizi ayırdı. Hep uzaklardaydık birbirimizden. Hep özlem vardı. Şimdi bile uzaklarda bir gün gelecek gibi geliyor bazen.

Canım annem nur içinde yat.
Seni çok seviyorum.

26 Mart 2010 Cuma

ERZURUM'daki öğrencilerimizin tuvaleti yok! Desteğinizi bekliyor!

Az önce sevgili stil direktörünün sayfasında ve bizi tek bir yürek olmaya davet eden yardım çağrısını okuyunca hemen ilk etapta verebileceğimiz destek için aynen iletiyorum.
Stil Direktörü;
Benim de sizlerden ricam bloğunuzun konsepti dışında olsa bile paylaşırsanız çorbada hepimizin tuzu olur.
Blogu olmayan okurlarımdan ricam e-posta olarak paylaşmaları.
Bu sayede kocaman bir yürek olsak hoş olmaz mı?



Okulumuza Tuvalet adlı web sayfasından proje detaylarını bulabilirsiniz. Mahmut Şanlıer - Onur Cantimur adlı iki kişi gazetede okudukları haber üzerine bu sosyal yardımlaşma projesini başlatıyorlar. Haberde, Adıyaman'ın Gerger ilçesindeki Karük ilköğretim okulunda görev yapan Ahmet Elmacı öğretmenin öğretmen maaşıyla tuvalet kabini inşa etmeye çalışıp bitirememesi anlatılıyor. Destek sağlayan firma/kişiler ve okulların ihtiyaçları arasında bağ kuran(aracılık yapan) web sayfasında öğretmen mesajlarını okudukça gözlerim doldu.

ERZURUM'daki öğrencilerimizin tuvaleti yok! Desteğinizi bekliyor!
ihtiyaç listesi için tıklayın

Bir elde biz uzatalım diyorum. Desteğiniz için şimdiden teşekkür ediyorum.

18 Mart 2010 Perşembe

Lösev Uyarıyor..

Artık yavaş yavaş soğuklar bitiyor ve havalar ısınmaya başlıyor. Kışın hakikaten bol yeşillikli zengin sebze listemiz yavaş yavaş tükenmeden son kışlık sebze yemeklerimizi de yapalım dedim. Bebişimiz ne de olsa bir sonraki kışa kadar bunlardan yiyemeyecek. Derken yakında tezgahlardan kalkacak (ya da kalkması gereken) sebzeler gündeme gelince bir bakayım dedim ki; şu interneti (bilgi ağı) keşfedenlerin elleri öpülesi insanlarmış. Allah razı olsun sizden dedim ve aşağıdaki tabloyu alıp, (nerden buradan) güzelce buzdolabımızın üstüne yapıştırdım. Aslında hepimizin zaten bildiği ancak son yıllarda dört mevsim tezgahlardan kalkmayan sebzeler yüzünden hafızalarımızda körelmeye başlayan bilgiyi tablo halinde görmek çok iyi oldu.
Yapılan o kadar gıda terörüne karşı en azından sebze ve meyveleri mevsiminde yemek sağlığımız için elimizden geliyorsa neden yapmayalım.

Lösev uyarıyor: Meyve ve sebzeleri mevsiminde yiyin!
Lösev'in yaptığı basın açıklaması ile özellikle "anneler, anne adayları, 65 yaş üzerindeki gençler ve çocuklar" sebze ve meyvelerin mevsiminde yenmesi konusunda uyarıldı.
Lösev basın açıklaması:
"Lütfen 10 Kasım 2006 ile 1 Nisan 2007 tarihleri arasında salatalık, domates, patlıcan, biber, şeftali, karpuz, erik, muz gibi yaz sebze ve meyvelerini yemeyi tercih etmeyiniz. Çünkü bu tarihler arasında satın alacağınız bu gıdaların hiçbiri doğal ortamlarda, tarlalarda, güneş ışığında ve doğal gübrelerle yetiştirilmiyorlar.

Bilimsel çalışma ve raporlardan alıntılarını tümünü incelemek isterseniz, Lösev'in ilgili web sayfasına ulaşmak için bir tık
ÇOCUKLARIMIZIN BESLENMESİ VE ÇEVRE SAĞLIĞI
KİMYASALLARIN FETÜS ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ

“ Yapılan araştırmalarda, 350’den fazla insan yapımı toksik kimyasalın kalıntılarının anne sütünde ve vücut yağlarında bulunduğu ve plasentadaki yoğunluğu arttırarak fetüse geçtiği saptanmıştır. Böylelikle kimyasal bir mirasın gelecek nesillere aktarıldığı belirtilmiştir. ( Doğal Hayatı Koruma Vakfı-İngiltere, Kimyasal Sınırları Aşmak raporu, Haziran 1999) Raporda, yetişkinlerde ve anne sütünde toksinlerin bulunduğu ve İngiltere’de anne sütü emen bebeklerin, WHO’nun günlük tolere edilebilen toksik alımının 42 kat üzerinde kimyasal madde aldıkları ortaya çıkmıştır.
“Anne sütünde bulunabilen toksik metallerin, dioksin ve DDT gibi kimyasalların doğum bozukluklarına, kısırlığa yol açtığı, bağışıklık sistemine zarar verdiği, kanseri tetiklediği, gelişim problemlerine yol açtığı ve cinsiyet hormonlarını olumsuz etkilediği belirlenmiştir”. (İngiltere Çevre, Gıda ve Köy Hizmetleri Departmanı-MAFF)
“Fetus toksikoloğu Vyvyan Howard’ a göre günümüzde, 50 yıl önce almadığımız 300-350 kadar sentetik kimyasal maddeyi alıyoruz. “
“Dr. Michel Odent’a göre, anne karnındaki kirlenme, insanlığın önümüzdeki dönemlerde aşması gereken en büyük sorunlardan biri. Hamilelik öncesinde ve sonrasında siz ve aileniz organik gıda ile beslenmediği sürece, doğmamış bebeğiniz sizin gıdalarınızdan aldığı ve yıkıcı etkileri olan toksik madde kokteyline maruz kalacaktır. Günümüzde sakat doğumların düşüklerin, alerjik bebeklerin sayısının giderek artması bir tesadüf değildir.“
“Anne karnında yanlış beslenme genellikle bebeğin düşük kilolu doğmasına, bebek ölümlerine ve de çocukluk yaşlarında çeşitli hastalıklara sebep olabilmektedir.( Prof. David Barker, Southhampton University-Yetişkin Hastalıklarının Fötal Kaynakları kitabının yazarı) Barker’a göre pre-natal ve post-natal dönemdeki beslenmenin, yetişkinlik dönemindeki hastalıklar üzerinde büyük etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple, annelerin hamilelik sırasında mümkün olduğunca iyi ve sağlıklı beslenmesini sağlamalıyız ki, fötüs de en iyi şekilde beslenebilsin.
“Anne beslenmesini optimize edersek, dolaylı olarak bebeğin de anne sütü vasıtasıyla iyi beslenmesini sağlayabiliriz.” ( Prof. Lawrence Weaver, Glasgow University, Çocuk Sağlığı Bölümü, Londra Gıda ve Çocuk Sağlığı Konferansındaki konuşmasından bir bölüm, 1998)
“ İngiltere’de düşük ve erken doğum yapan, kısırlık problemi yaşayan ve sakat doğum gerçekleştirmiş çiftlerde yapılan bir araştırmada, gebelik öncesinde çiftlere tamamen organik gıdalardan oluşan bir diet yapmaları söylenmiştir. Sonuçta, önerilen programı uygulayan çiftlerin % 80’inin sağlıklı bebek sahibi oldukları gözlemlenmiştir.” (The Organic Baby Food, s: 39)(Kaynak: The Organic Baby Book- Tanyia Maxted Frost)

NİÇİN ÇOCUKLAR ZEHİRLİ/TEHLİKELİ MADDELERE ÖZELLİKLE DAHA HASSASTIR?Çünkü, çocuklar vücut ağırlıklarına oranla gelişmiş insanlardan daha fazla yer, içer ve nefes alır. Örneğin çocuklar gelişmişlerden 7 kat daha fazla su içer ve ortalama 2 kat daha fazla hava alır. Çocuklar ağırlıklarına oranla 2-8 kat daha fazla besin yerler. Onlar 5 yaşına kadar, besinler yoluyla yaşam süreleri boyunca alacakları böcek öldürücü zehrin yarısını alırlar. Ayrıca çocuklar gelişmişlerden farklı davranışlara sahiptir. Onlar yerde (daha önce böcek öldürücüler veya diğer kimyasal maddelerle işlem görebilmiş zemin veya yer döşemelerinde veya bahçe/parklarda çimenlerde) daha fazla zaman harcamaktadır.
Çocuklar aynı zamanda daha çok el-ağız transferi yapar ve eşyalara ve yüzeylere ellerini yıkamadan dokunma alışkanlığına sahiptirler. Böylece onların bu tür tehlikeli maddelere maruz kalmaları artmaktadır. İlave olarak da, çocukların birçoğunun biyolojik sistemleri – endokrin, sinir, hormonal, üreme ve bağışıklık- hala ergenliğe kadar gelişim halindedir. Çocukların besinleri absorplama oranı gelişmişlerden farklıdır. Örneğin hazım sistemine alınan kurşunun (Pb) bir gelişmiş tarafından %10’u absorp edilirken, çocukta %50’si absorp edilebilmektedir.Çocuğun ilk çevresinde, ana rahmindeki cenin kan dolaşımıyla plasentaya geçebilecek bir çok kimyasal maddeden kalıcı hasarlara maruz kalabilmektedir. Bu kimyasallar kurşun, poliklorlüfeniller, metilcıva, etanol ve sigara dumanındaki nikotin vs olabilir. Çocukluğun erken dönemlerinde elin ağıza gitmesiyle bazı tehlikeli maddeler boya tozları/dökün- tülerindeki kurşun, böcek öldürücü ilaç kalıntıları vs. vücuda alınabilmektedir.Çocukların yeme alışkanlıkları gelişmiş insanlardan oldukça farklıdır. Çocuklar ağırlıklarına oranla daha fazla meyve-sebze yer ve daha fazla sıvı (su, süt vs) içerler. Bu yüzden çocukların ağız/beslenme yoluyla alınan zehirli maddelere (kurşun, böcek öldürücü ilaçlar, tarımsal gübre kalıntıları, sudaki endüstriyel atıklar, nitrat/nitrit, kişisel bakım ürünleri kimyasalları vs) maruz kalma potansiyeli gelişmiş kişilerden daha fazladır. Zehirli maddelerin kümülatif ve/veya birleşik (multiple) etkileri ve potansiyel sinerjik etkileri tam bilinmemekte olup daha fazla araştırma istemektedir. Çocuklar toksik maddelere okul, ev, hastane ve ofis yapı ve dekorasyon malzemelerinden de maruz kalabilmektedirler.
Çocuklar gelişmişlerden çok daha yüksek konsantrasyonlarda toksin alırlar. Bazı toksinlerin küçük tek dozunun kritik gelişme evresinde alınması öğrenmeden üreme sorununa kadar kalıcı gelişim bozukluklarına sebep olduğu bilinmektedir. Bir çok toksinler vücut yağlarında biyolojik olarak birikir ve anneden çocuğa emzirme ile geçebilir.Son çalışmalar çeşitli kimyasal toksinlere maruz kalındığında astım, doğum hataları, davranış bozuklukları, öğrenme güçlükleri, otizm, kanser, çocuk hastalıkları, bozulan bağışıklık sistemleri, sinir bozuklukları ve üreme dengesizlikleri gibi sağlık sorunları yaşanabildiği uzmanlarca ifade edilmektedir. Bu yüzden kronik çocuk hastalıklarına sebep olan çevresel sebeplerle ilgili araştırmalar desteklenmeli, sentetik kimyasallara alternatif doğal ürünlerin kullanımı ve/veya geliştirilmesinde koruyucu ve teşvik edici önlemler alınmalıdır. Çevresel toksinlerin çocuklarımıza zarar vermeden önce azaltılması/yok edilmesi için topluma, devlete ve milli girişimlere destek verilmesine ihtiyaç vardır.

15 Mart 2010 Pazartesi

Nurturia Anneleri

Uzun bir aradan sonra ilk defa pazar günü Kutluay'ı babasına bırakıp evden çıktım. Kafamda bir sürü sorular, telkinlerle. Gitmesem mi, onuda mı götürsem, bir hafta sonu var benimle bla bla bla. Derken kendimi Tunalı Ceviz'de buldum. Sevgili Evren'in organizasyonu sayesinde çok tatlı, içten, samimi, sohbetin belini kırabileceğimiz güzel annnelerle tanıştım. Çok mutlu oldum. Sevgili Evren ile de daha önce tanışamamıştık. Geç oldu ama temiz oldu diyelim:)Çok memnun oldum. Umarım bir daha ve bir daha görüşür ve arkası kesilmez. Çünkü böyle kafadar tatlı bir grupla herzaman görüşmeyi çok isterim. Bir sonrakine bebişlerde olacak inşallah.

Geri Dönüşüm, Geri Kazanım.

Dünyada ve ülkemizde yaşanan şehirleşme, hızlı nüfus artışı ve endüstrileşme gibi sebepler dolayısı ile üretilen katı atık miktarları günden güne artmaktadır. Üretilen bu atıklar ise kompost, ayrıştırma, yakma, gömme, düzenli ve düzensiz depolama gibi çeşitli yöntemler ile bertaraf edilmektedir.
Ürünlerin tüketiciye sunum şekillerinin ve tüketim alışkanlıklarının değişmesi ile birlikte katı atık kompozisyonu içerisindeki ambalaj malzemelerinin oranı da hızla artmaktadır. Bu da katı atık içerisindeki geri kazanılabilir maddelerin ayrıştırılmasını ekonomik açıdan ele alınması gereken bir seçenek haline getirmektedir. İşim gereği atıklar çokça beni ilgilendiriyor. Aslında bu konu hepimizi ilgilendiriyor. Yaşanılabilir bir çevre, enerji geri kazanımı konusunda damlaya damlaya göl olur politikası ile hareket etmek lazım.Neyse çoooook söylenebilecek şey var. Biz bir koca ambalaj ile ne yapabiliriz dedik ve aşağıdaki mini ev çıktı ortaya. Daha bitmediiiiiiiiii.Yüzey kaplaması vs. var daha. Ambalaj konusunda hatırlayamıyorum bir mama paketi ile ilgili tasarım oyuncak yarışması yapılmışltı. Aslında benim aklımda bir araba yapıp içine Kutluay’ı oturtmak vardı ama İrfan benden önce davrandı. Ama emeği için teşekkür ediyorum. Maket bıçağını tutan ellerine sağlık.

23 Şubat 2010 Salı

İlk ama son değil

20 Şubat 2010 Cumartesi
Cemreler artık sırayla düşüyorken, Ankara'da havalar yavaş yavaş ısınıyor.Tabi mart ayı kapıdan baktırırsa o başka.Bu hafta sonu bir ilk yapalım, Ankaray ile Kızılayda turlayalım dedik. Biraz kalabalık görsün hemde değişiklik değişikliktir dedik. Önce kapalı bir kutu içerisinde ve camlarından hızlı geçen resimler gibi olunca, biraz ürktü ama sonra alışt.

Bu kadar gezmeceden sonra birazda oyun oynayalım dedik.Şurdan gördüğüm renk çalışmasını yaptık. Ara ara hafta içinde de bakıp renkleri tanıyalım diyoruz. Buarada aslında zaman zaman renk üzerine oyunlar oynamıştık. Ama ben bunları hep oyun haline getirdiğim için , şimdi tam olarak renkleri biliyormu kestiremiyorum. Çünkü renk kartlarını yanlış yere koyarak benden hayır cevabı almayı seviyor. Doğruyu bulunca alkış var ama yinede hayır ile daha çok efekt yaptığım için, bazen bilerek yanlış yere koyuyormuş gibi geliyor. Of ne uzun anlattım ya, ya da anlatamadım diyelim:)




Bahsettiğim diğer oyunda aşağıda ahşap çivi oyunu ile oynuyoruz.Özellikle ahşap olması çok hoşumuza gitti. Oyuncağın asıl kullanım randımanına ulaşamadık ama renkleri öğreniyoruz. Kutucuklardan karışık ortaya alıp geri yerlerine koymasını istiyorum. Oyun içerisinde oyun oynuyoruz. Yüzüme bakarak maviyi bilerek sarıların içine atıyormuş gibi yapıyor. Ben hayır diyorum ve tüm kutularda teker teker deneme yapıyoruz. Doğru kutuyu bulduğunda da evet anlamında başımı sallıyorum. Yanlış kutu seçiminde bilerek farklı ses efektleri ile eğleniyoruz. Öyle olunca o da o efektleri benden duymak için yüzüme baka baka yanlış kutu seçimi yapıyor.

Renklere şu sıralar takmış durumdayım. Akşam iş dönüşü fazla zamanımız olmuyor ama birkaç gün, gerekirse bir hafta bir renk üzerinde yoğunlaşmayı planlıyorum. Dün itibari ile mavi üzerinde çalışacağız. Gördüğümüz tüm mavileri bir araya getirdik. Sonra gezerken, dolaşırken karşılaştığımız mavi renkli eşyalar üzerinde konuşmayı planlıyorum. Yapalım, görelim nasıl olacak. Daha kafamda yapmayı düşündüğüm renk, şekil, eşleştirme, duyularla ilgili bir kitapcık projesi var. Buraya eklemeye zaman bulamadığım aktiviteler, birde oyuncaklarımızla ilgili konuşmak istiyorum. Ama zaman ve zamansızlık, çok çalışmam lazım çok.

Sayfayı da Çeviririm

Geçen günlerde bir iki kere daha rastladım. Nasıl sayfalar çevirilir öğrenelim. Parmak itina ile yalanır sayfa çevirilir. Aynı şeyi ikiye katlanmış kağıdı açmak içinde kullanıyor.Çok komik oluyor. Para sayar gibi birbirine yapışmış katları açıyor.Yerim ben o parmakları.

Ençok sevdiğimiz kitabımız.365 gün için 365 etkinlik kitabı.Resimleri renkli renkli ilgisini çekiyor. her seferinde raftan istiyor, bir süre bakınıyor anlatıyor.




Artık Kesintisiz Uyku

15 ay gece süren maraton sona erdi. Zaten bir-birbuçuk aydır gece beslenmesini geri çeviriyordu. Az az zaman zaman süt, bal, mama ile zenginleştirilmiş karışımı bazen içiyor bitiriyor ama çoğu zaman verdiğimiz süt ise çok az tüketiyordu. Giderek azalan ivme ile 2 haftadır gece beslenmiyor ve deliksiz uyuyoruz. Bu konuda emin olamamakla birlikte, gece beslenmesinin bir yaşından sonra gerekmediği ile ilgili yazılar okudum. biraz daha rahatlamış olmakla birlikte, hala anne sütü alan ve gece emen bebeklere göre bir adım geride olduğumuzu düşünerek iç çekmiyor değilim.

Ordan Buradan Kutluay’dan

Artık şaka değil 17 aylık oğlum. Küçük bir adam. Şu sıralar akşamları düzenli beraber akşam yemeğine oturuyoruz. Tabi kaşık, çatal ben tutacağım, ben yiyeceğim sevdası fazlasıyla. Kendi yemek istiyor. Çoğu zamanda ağzını tutturabiliyor ama ıskaladığı zamanlarda oluyor. Ortalık Çarşamba pazarına dönüşüyor. Çok uzun bir zamandır ben yiyeceğim sevdası var. 12. ayından beri diyebilirim. Günden güne kaşık tutuşumuz düzeliyor. Hatırlıyorumda ablamın kuzuları ancak ağızlarına yemek verildiğinde yiyiyorlardı. Öyle ben kendim yiyeceğim hevesi yoktu onlarda, ya da ben kaçırdım.


Neyse yemek sonrası tabi hemen kıyafetlerin değişmesi hasıl oluyor. Sonrasında meyve ve isterse biraz kek ve diğer sütlü yiyecekler ile akşamı tamamlıyoruz. Üç damla Dvit ve 13 damla demir ilacımızda devam ediyor. İnanmazsınız bu konuda tam bir ilaç delisi. Tadına baktım demirin tadı iğrenç. Nerdeyse demir bir malzeme yalanmış gibi bir tadı olan damlayı yalayıp yutuyor, banamısın demiyor. Keza öksürük şurubu ve diğerleri. Hele meyve aromalı ise, nerdeyse ağlayacak ikinciyi verin diye. İlaçlar konusunda biraz dedeye benzemiş. Dedemiz yani babam ilaçlar konusunda uzmandır. Hangi ağrı için hangi ilaç, gezici eczane misali.

Buarada geçen haftalarda yukarı bak oğlum dediğimde yukarı gözünü çevirdi. Yada ışık düğmelerine basarken yukarı bas, aşağı bas deyince ona göre bastığını fark ettim. Yanıldım mı bilemiyorum ama yukarı ve aşağı kavramlarını biliyoruz sanırım. Öyle bir çalışmamız olmadı, sadece birgün anlattığımı hatırlıyorum sonra nasıl pekişti bilemiyorum.
Önce pasteller yere saçılır sonra toplanır. Ama nasıl toplanır? Yerdeki pastelleri toplarken teker teker almak yerine tek eline iki üç tane birden alıp sırasıyla kutunun yerine yerleştiriyor.Benim oğlum büyümüş ya.


Banyo konusunda da hiç zorluk çıkarmadı diğer konularda olduğu gibi. Ne kadar iyi huylusun oğlum, hayatımın şansısın, çünkü her zaman şanssız olduğumu düşünürdüm. Yalnız ağustosta tatilde bir arar şampuanımızı değiştirdik ve dalin aldık. Her yıkayışta ağlamaya başlamıştı anlam veremedik. Bunun bir geçiş dönemi olduğunu düşündüğümde oldu. Farklı metotlarla yıkadık. Bir ara nasıl oldu hatırlamıyorum elim gözüme gitti ve gözüm yandı. Oysa ki reklamlarında sarı civcivler ile ne mutlu banyo sefası yapıyor çocuklar. İşin sırrı çözüldü. Bir daha da kullanmadık ve oğluşumuzda ağlamadı zaten. Ancak şu sıralar yüzüne su gelmesinden pek hoşlanmıyor. Her su döküşümüzde elimle yüzünü korumaya çalışıyor ve hemen elimle yüzünü sıvayarak “bak bişey olmadı, bitti” telkinleri ile bitiriyoruz. Ama öyle hiç avaz avaz olmadık. Maşallah diyelim.
Sıvının kaldırma gücü, çözeltler konusu üzerine birsürü deneyler yapan Kutluay, özellikle bu deneyleri bizim akşam çay saatine denk getirmeye bayılır. Deney şu şekilde gerçekleştirilir. Çay içerisine bir sürü(bitinceye kadar) küp şeker atılır ve arkasından bakılır. Küp şeker bittiyse binumum kabuklar, pasta, kek kurabiye parçalarıda iş görür. Aynı deneyi çaydanlıkla yapmakta mümkün ki biz yapıyoruz. On bin kere çaydanlığın kapağı açılır kapatılı, içerisine atılan katı cisimler sonrasında derinliği için uzun uzun içine bakılır. Ya da binimum aktarma oyunu nerdeyse hergece ortalık batıncaya kadar itina ile yapılır. Bu deneyler esnasında ki konsantrasyon, benim hazırladığım hiçbir aktivite de yakalayamadığımız kadar uzun sürer.Kısacası katıp karıştırmak önemli bir olay. Fotolar arkadan gelecek.

Hafta Sonu Oyun Grubu Yapılaşması..

7 Şubat 2010 Pazar Günü

Oraya yazdık olmadı buraya yazdık olmadı…Yazdık yazdık durduk eni sonu bir oyun grubu yapılaşmasının ilk adımları atıldı. Bilkent Ankuva Kyma Restaurantta buluştuk. Bu arada Kyma’yı tavsiye ederim. Çok keyifli bir mekan. Etrafta bol bol çocuk var. Anlaşılıyor ki çocuklu ailelerin tercih ettiği bir mekan. Çocuklar için küçük bir oyun alanı var. Masa ve sandalye, boyama ekipmanı da mevcut. Canlı dinlendirici müzik eşliğinde yenilen doyurucu büyük porsiyonları süper. Koşturmaktan yiyemedim, ancak tadına baktım. Yine bol koşturmacalı bir gündü. Oyun grubu yapılaşması dedim çünkü sadece bir aile ile beraberdik. Oyun arkadaşımız 14 aylık, Yeşim ve Orçun’un tatlı mı tatlı kuzucuğu Nilsu. Biz tanıştığımıza sevindik ailecek. Yine görüşeceğiz. Bebişler bir araya pek gelmedi, ayrı takıldılar ama ev ortamında farklı olacaktır. Merakla bekliyoruz.


Hafta Sonu..Gezmece..

6 Şubat 2010 Cumartesi
Baba 10 günden sonra bu sabah geldi. Kutluay’da bir mutluluk bir mutluluk. Evde şarkılar söylendi, danslar edildi. Sonrada uykuya dalındı. Biraz dışarı çıkalım, gezelim, görelim dedik. Yolumuz Etlik Antarese düştü. Kukla gösterileri varmış 17.00 den sonra, yetişemedik. Bir başka sefere muhakkak dedik. Çocuklar için bir sahne ayarlanmış müzik eşliğinde oyun kuruyorlar. Yaş ortalaması biraz büyük olmasına rağmen bizim oğlan hemen uyum sağladı. Ezilmesin diye çok uğraştık. Bizim ki kapı gıcırtısında bile oynar doğrulaması ile coştu.

Önceki haftadan öksürüğümüz çok az var. O da ara ara yokladı. Neyse atlattık.