8 Kasım 2010 Pazartesi

Ankara 2. Montessori Semineri

Arkadaşlar,

Ankara'daki 2. Montessori Seminer tarihi 27 Kasım Cumartesi olarak belirlenmiştir. Seminere katılmak isteyen arkadaşlar 21 Kasım pazar gününe kadar bana veya Çiğdem'i tanıyanlar Çiğdeme bildirirse, seminer tutarı hesabı yapılabilir.
Ayrıca ilk seminere katılamamış arkadaşların da bu seminere rahatça katılabileceklerini belirtmiş Hilal Hn. Ara ara Montessori felsefesi üzerine küçük hatırlatmalar ve bazı hususlarda da tekrarlar olacakmış, bilginize sunarım.

Çiğdem'in gönderdiği şekliyle aşağıda program detayları yer almaktadır.
2. Ankara Montessori Semineri

Konu: Günlük Hayat ve Duyular

Tarih: 27 Kasım 2010 Cumartesi

Saat: 10.15 - 16.30 (17.00'ye uzayabilir)

Yer: Binbir Çiçek Çocuklar Evi http://www.binbircicekyuva.com/iletisim/page.html

Program:
10.00 - 10.15 Yeni gelenlere merhaba deme, tanışanlara da hasret giderme fırsatı.
10.15 - 12.00 Sunum
12.00 - 12.30 Öğle arası
12.30 - 14.00 Sunuma devam
14.00 - 14.30 Çay, kahve molası
14.30 - 16.30 Son bölüm (katılımcılar doygun, Hilal yorgun)

Seminerde görüşmek dileğiyle.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Kutluay Büyüyor

Geçen hafta sonlarından birinde:)(Gecikmeli yazdığım için)Kutluay’ın saçını 3. kez kestirdik. Şimdiye kadar çok sefer sadece kısaltma amaçlı bir iki makas darbesi ile hallediyorduk olayı. Ancak artık toplum içine giriyoruz ne de olsa, büyüdük vs derken düzgün bir berber arayışını hafiften beynimize yazdık, tam o sırada Evren imdadımıza yetişti ki süper oldu hakikaten. Karyağdı sokakta tavsiye ettiği berber ki gerçekten de işini iyi yaptığını söyleyebilirim.



Sihir kesen de mi yoksa oğlumuz büyüyor mu ki ikinci seçenek daha doğru galiba. Tamamen zun saçtan sıkılmış bir büyük adam edası ile koltuğa oturdu. Berberimiz ki (ismini hatırlayamadım) oyalama etaplarına geçmeye kalkıp oyuncak seçeneklerini sunmasına rağmen Kutluay, seçenekler bir başkasına sunulmuş gibi hiç ilgilenmedi, aynadan dikkatli saç kesimini izledi.
ÖNCE SONRA





lkışları arkadan alalım dedim ama ben de bu duruma şaşırdım diyebilirim. Gerçi nankör anne işte:) dediğim gibi bu üçüncü deneyimimiz ve ilk ikisinde de bir arıza çıkarmamıştı.

Anladım ki oğlum büyüyor, saçı kesilince daha bir büyümüş geldi gözüme.
Buarada o lüle saçlar gitti yerine dalgalı saçımız oldu.

12 Ekim 2010 Salı

Civciv mi yumurtadan, yumurta mı civcivden....

Şu sıralar bir tavukçuluk dosyası hazırladığım için kısa notlar tuttum. Çoğumuzun aslında bir ucundan birşeyler bildiği konu ne de olsa. Yazıya dökeyim artık bu tembelliğe son vermek adına yumurtadan konuya girmek de tuhaf oldu ama....

Bayat yumurtaların hava boşluğu büyümüş ve içi bozulmuştur. Yumurta sallandığı zaman ses çıkarır. Ucuz olması nedeniyle tercih edilen çatlak veya kırık yumurtalar, bakteriler için çok uygun bir ortam oluşturduğundan kesinlikle kullanılmamalıdır.
Taze yumurta ışığa doğru tutulup bakıldığında saydam görünür, bayat yumurtada ise saydam görüntüyle karşılaşılamaz. Taze yumurta kırıldığı zaman yumurta akı saydamdır, sarısı dağılmamış esnek ve kubbelidir.
Bir kabın içine tuzlu su doldurup yumurtayı suya bırakın. Yumurta kabın dibinde yatay halde duruyorsa taze demektir. Eğer yumurta kabın içinde dik duruyorsa orta tazeliktedir. Ancak suyun üzerinde yüzen yumurtayı doğrudan çöpe atın.
Yumurtanın Saklanması
Yumurtaları buzdolabının yumurta rafına dizin ya da kendi kartonunda saklayın. Farklı bir kaba aldığınız takdirde, yumurta kabuğundaki bakteriler ve diğer mikroplar kaba bulaşarak hastalığa neden olabilir. Yumurtaların, buzdolabındaki diğer besinlerle temas etmemesine dikkat edin.(Kaynak: tae.gov.tr)

2 Eylül 2010 Perşembe

Kutluay bugün 2 yaşında artık



Tam iki yıl oldu, dolu dolu iki yıl. Her günü seninle geçen, paylaştıklarımız, mutluluğumuz, sıkıntımız, ilklerimiz ile hep birlikte kısacık ama yaşanılanları ile kocaman bir iki yıl.

Tam iki yıl önce, artık 38. haftasında olan bebeğimin doğumu için gün belirlemek üzere Cuma gününe randevulaştık doktorumuzla. Ama salı sabahı 10 sularında sessizce geleceğini bize haber verdi. Bu kadar zaman içimde alışmıştım ona, sabah kıpırtıları ile uyanacağımı düşünürken….. Mutlu, korku ve heyecan ile yine bir doktor kontrolüne gider gibi hastanemize gittik. Doktorum arkadan geldi ve 12.30 sularında Kutluay artık hayatımızdaydı. Babası korkmuş, çekinmiş ilk önce hemşireden Kutluay’ı kucağına almayı.
Sen geldin…hayatımızın gülen yüzü oldun. Öyle anlamlı ama bir o kadar da zor ki ifadesi Anne olmanın. Olmadan anlamıyor insan. Kelimeler kifayetsiz kalıyor duyulan sevginin ifadesinde. Onlar için çarpıyor yüreği, gözünde göreceği bir gülücük için dünyaları almak istiyor insan. Seni o kadar çok seviyorum ki bebeğim, gözünden bir damla yaş aksa içime akıyor, öyle acıtıyor ki…Varlığın bana can verdi, bir canım gitti ama bir canım geldi, senle parçalarımı toparlıyorum.

Sen gözbebeğimizsin, cennet kokulum, iyi ki beni annen seçtin, iyi ki hayatımıza girdin, huzurun, mutluluğun daim olsun, sağlıkla nice yıllar diliyorum.

17 Haziran 2010 Perşembe

Uzun zaman oldu...

Nekadar uzun zaman oldu. Yazacaklar birikti. Ama elini süremedin mi olmuyor işte. Geçen gün arkadaşım Burcu:) gelip kulağımı bükünce, hatta sevgili Esra şifreliye geçip geçmediğimi sorunca artık yazmak farz oldu. Yaz geliyor kafamda yüzbin tilki dolanıyor. İş ile ev arasında mekik dokurken, yaz dönemin için Kutluay’a bakıcı, bana arkadaş olacak yeni şahsiyet için hummalı bir tarama devam ediyor. Şu sıralar gündemimizde bunlar var. Kesinleşmesi temmuz ayınının başını bulacak, yeni bir süreç, alışma umarım iyi olur umuduyla, bekleyip göreceğiz diyoruz.
ooo marttan beri yazmamışım. Buralarda görünmediğimiz zamanlarda ne yaptık; Mart ayında baba Adıyaman’a kaçınca bizde soluğu İstanbul’da aldık. Abla, abi ortamlarında bol kuzenli zamanlar geçirdik. Yolda orda burada neler oldu neler. Taaaa o zamanlara geri dönelim bizim kuş ilk defa otobüs yolculuğu yaptı. Yolda Kutişi oyalamak için bol bol kitap aldım yanıma. Bir ona baktık bir buna, ağaçları saydık, evleri konuştuk. Ha bir de gece ilk defa ay dedeyi tanıdık. Şimdi arada sırada akşamları yukarılara bakıyoruz, görmeye çalışıyoruz. Bir aydide deyişi var sormayın. Videoya almak nasip olmadı.

Ama ilk otobüs seyahatimiz varrrrrrr. Taklit etme şu sıralar (3 ay öncesi ama hala devam ediyor:) hat safhada. Aşağıdaki videoda da bakıcımızın taklidini yapıyor. Neden mi ?çünkü dua okuyor, hemide tecvitli:) dedim ama bir türlü görmenizi istediğim caaaaanım videoyu yüklemeyi beceremedim, dahası önceki eklediklerimde görünmüyor:(Yardımlarınızı rica ediyorum.


















































13 Nisan 2010 Salı

Anneme veda..


Mekânı cennet olsun canım annem. Dile getirmek o kadar zorki. Tam üç yıl önce bugün Almanya’da gözlerini kapattı. Yetişemedim. Ameliyatını bizden saklamışlar. O anda bile onlar endişelenmesin kaygısını yaşamış. Ameliyat sonrasında kalbi durmuş yeniden çalıştırmışlar. Komada bir hafta kaldı. Ama iyileşecekti. Ya da ben öyle düşünüyordum. Ama derler ya doğru mu bilmem sevdiğini beklermiş. Gittiğim gün 13 Nisan Cuma günü 12.30 gibi hakkın rahmetine kavuştu. Oysa komada da olsa iyileşecekti. Ölümü hiç yakıştıramadım ona. Kime yakışır ki zaten. Dört ay görmemiştim. Çok özlemiştim. Göreceğim için seviniyordum. Yine o güzel yüzünü görecektim. Herkesin unutulmaz acı anları vardır. Benimkisi de bu oldu. Allah başka acılar vermesin ama… Doktorun mavi gözlerini hatırlıyorum. Buz gibiydi. Dünya başıma yıkıldı o an. Hemen koştum onu görmeye. Belki uyanır diye mi düşündüm. Hatırlamıyorum. Hemen görmek istedim. Ellerine dokundum. Gözleri kapalı sanki uyuyordu.
O anlar o kadar uzundu ki. Türkiye'ye getirdiğimiz uçaktaydı ama yanımızda değildi. Havalimanını severdim hep. Çünkü sonunda hep buluşma vardı sevdiklerini görmek vardı. Şimdi hiç sevmiyorum.
Canım annemle doyasıya yaşayamadık beraber olamadık. Erken ayrıldık. Ama günün birinde kavuşacağız birbirimize. Şimdi her mutlulukta, her üzüntüde hep annem gelir aklıma. İnce bir sızı yüreğimi acıtır. Kutluay doğduğunda hissettim. Yapayalnızdım. Herkes vardı ama hiç kimse yoktu sanki. Çünkü annem yoktu. İnsan annede anneanne de olsa annesi yanında olsun istiyor. Annem olsaydı böyle, şöyle olmazdı diyor insan hep içinden. Yankılanıyor o sesler hep içinde. Ya da olsaydı da şunu yapsaydık, bunu yapsaydık. Daha görecek, yapacak çok şeyimiz vardı. Torununu göremedi şimdi oğlunun evlendiğini de göremeyecek. Şimdi yaşadığımız mutluluklar hep acıtıyor içimi. Keşkeler aklımda, bazen yaşıyor ama nefes almıyorum sanki. Canım annem, Allah rahmet eylesin. Seni çok seviyorum, çok özlüyorum. Sensiz yaşamak o kadar zorki.
Annelik başka bir şey. Gözlerinde hep biz vardık. Bizimle yaşar, gülerdi. Sesi hala kulaklarımda. Ama hayat hep bizi ayırdı. Hep uzaklardaydık birbirimizden. Hep özlem vardı. Şimdi bile uzaklarda bir gün gelecek gibi geliyor bazen.

Canım annem nur içinde yat.
Seni çok seviyorum.

26 Mart 2010 Cuma

ERZURUM'daki öğrencilerimizin tuvaleti yok! Desteğinizi bekliyor!

Az önce sevgili stil direktörünün sayfasında ve bizi tek bir yürek olmaya davet eden yardım çağrısını okuyunca hemen ilk etapta verebileceğimiz destek için aynen iletiyorum.
Stil Direktörü;
Benim de sizlerden ricam bloğunuzun konsepti dışında olsa bile paylaşırsanız çorbada hepimizin tuzu olur.
Blogu olmayan okurlarımdan ricam e-posta olarak paylaşmaları.
Bu sayede kocaman bir yürek olsak hoş olmaz mı?



Okulumuza Tuvalet adlı web sayfasından proje detaylarını bulabilirsiniz. Mahmut Şanlıer - Onur Cantimur adlı iki kişi gazetede okudukları haber üzerine bu sosyal yardımlaşma projesini başlatıyorlar. Haberde, Adıyaman'ın Gerger ilçesindeki Karük ilköğretim okulunda görev yapan Ahmet Elmacı öğretmenin öğretmen maaşıyla tuvalet kabini inşa etmeye çalışıp bitirememesi anlatılıyor. Destek sağlayan firma/kişiler ve okulların ihtiyaçları arasında bağ kuran(aracılık yapan) web sayfasında öğretmen mesajlarını okudukça gözlerim doldu.

ERZURUM'daki öğrencilerimizin tuvaleti yok! Desteğinizi bekliyor!
ihtiyaç listesi için tıklayın

Bir elde biz uzatalım diyorum. Desteğiniz için şimdiden teşekkür ediyorum.